Anasayfa Ürün Haber Teknoloji Vitrindekiler Röportajlar Projeler Makale ve Raporlar Etkinlikler Duayenler Firma Rehberi Fuarlar Ürün Pazarı
Kullanıcı Adı
Şifre

   Yeni Üye | Şifremi Unuttum
Asaşpen İş Ortaklarıyla Antalya’da Buluştu
 
Assan Alüminyum CDP skoruyla küresel ortalamanın üzerinde
 
Bostik Türkiye yurt dışı eğitimlerine devam ediyor Gürcistan’da 1.000 kişiye teknik eğitim verildi
 
YEO, ABD’de güneş enerjisinden elektrik üretecek
 
Türk müteahhitler Ukrayna’yı yeniden inşa edecek
 
İSO İkinci 500 ü açıkladı.
 
SARAY ISO 500’de 236. sıraya yükseldi
 
Akpa Alüminyum’dan Yeni Alüminyum Mimari Sistem Çözümleri
 
http://www.caliskanaluminyum.com

https://www.carramimari.com/

https://www.kaban.com.tr/

https://birmilyonnokta.com/amp/firmalar/plaser-insaat

http://www.sienka.com.tr/

https://eminaluminyum.com.tr/

http://www.selsil.com

Toplam Ziyaret : 21034789
   Roportaj YILMAZ MAKİNE SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ  Abdullah YILMAZ ET: 13-05-2016 Yazdır   Tavsiye Et
Türkiye gelişimde o kadar önemli seviyelere gelmiş ki; hem kalkınıyor ...
 

 


Abdullah YILMAZ


Türkiye gelişimde o kadar önemli seviyelere gelmiş ki; hem kalkınıyor hem de kendini dünyaya ispat etmek için var gücüyle çalışıyor




1977 yılında 50 m2 bir dükkanda kurulan Yılmaz Makine, bugün 28.000 m2 kapalı alanda yeni tesisinde hizmet vermeye başladı. 


Uzun bir yolculuk hikâyesi, serüven gibi insani ve ticari bir başarı öyküsü bu. 40’ıncı yılını kutlamaya hazırlanan Yılmaz Makine, ülkemizin en sağlam ve köklü firmalarından biri olarak bu kutlamayı yeni fabrikasının açılışıyla taçlandırıyor. 


Küçük bir dükkândan, dünyanın 85 ülkesine ihracat yapan devasa bir ekonomi gücüne dönüşmenin hikâyesi, bir kez daha Anadolu’nun bereketine, gücüne ve zenginliğine olan inancımızı perçinledi. Yılmaz Makine, bir azim, inanç ve sebat hikâyesidir esas olarak. Şimdi gelin bu hikayeyi beraber dinleyelim. 


Dünyada makine üreten gelişmiş ülkelere baktığımızda, görülüyor ki 3-5 ülkede ciddi anlamda büyük ve teknolojik ürünler üretiliyor ve bunların arasına Türkiye’de birkaç firma bu işi gerçek anlamda çok iyi ve kaliteli bir şekilde yapmaya çalışıyor. Bunlardan biri de Yılmaz Makine. Hikâyenizi, biraz da bugünkü gündemle ele almanızı istersem neler söylemek istersiniz.


Çok eski, köklü bir geçmişi olan bir firmayız. Biliyorsunuz 40’ıncı yılımızı bu sene tamamlayacağız. Yeni fabrikamızın resmi açılışını yaparken firmamızın 40’ıncı yılını da kutlayacağız. Yıllar önce 2002 yılında Almanya’daki Festo’nun 75’inci kuruluş etkinliklerine gitmiştik. Hem 75’inci yıl konusu geçti o törende hem de 3’üncü kuşağa devir konuşulmuştu. O zaman ben, ‘acaba bizim firmamız da 3’üncü kuşaklara geçecek mi’ diye düşünmüştüm. 4 – 5 yıldır 2. Kuşağı göreve hazırlıyoruz. Aynı zamanda fabrika açılışımızı ve 40. Yıl kutlamamızı görkemli bir şekilde gerçekleştirmek istiyoruz. Devlet büyüklerimizden birini özellikle Cumhurbaşkanımız Sayın; Recep Tayyip ERDOĞAN Bey’i davet etmek istiyoruz. Bu konuda çalışmalarımızı da ayrıca sürdüreceğiz. 


Biz biraz da vizyon firmasıyız, tarihimiz bunun örnekleriyle dolu. Sözgelimi biz 2008 yılındaki dünyadaki en büyük krizde bile Arjantin ve Brezilya’da depo kurduk. Biz orada depo ve showroom kurduğumuz zaman tek Türk firması bizdik. Orada iş yapmak isteyen bir çok Türk firması bizlerden bilgi almak için bize müracaat etti ve bizde kendilerine gerekli bilgileri verdik. Hatta bölge sorumlumuz gerekli konularda kendilerine yardımcı oldu. Vizyon ile alakalı yine bir şey daha söyleyeyim: Sayın Abdullah GÜL o dönem Cumhurbaşkanı iken, kendisi ile Türk işadamları heyeti olarak Kenya ve Tanzanya’ya ziyarette bulunduk. Uçakta konuşma fırsatımız oldu. O sıra sohbet esnasında,“nasıl, Afrika için bir şeyler yapıyor musunuz?” diye sorduğu zaman,“Afrika’da 11 ülkede bayimiz var efendim,” demiştim. Kendisi şaşırdı, hemen “hangi firmasınız,” diye soru sordu. Ben de kendilerine naçizane “çok büyük firma değiliz ama iyi işler yapan bir makine firmasıyız,” demiştim. Hedefimiz bizim o zaman bütün dünya idi. 


Kurumsallaşma sürecinde Ali SNOPÇE Bey’i Genel Müdür olarak aldığımız zaman, karşımıza geldi ve bize ilk şu soruyu sordu: “Abdullah Bey, firmanızın hedefi nedir?” “Yılmaz Makine’nin hedefi tüm dünya,”dedik. “Sektörümüzde Tüm Dünya’nın Yılmaz Makine’yi tanıması, bilmesi lazım, hedef bu,” dedik. 


Sektörümüzde bir çok firma küçük atölyelerde üretim yaparken, fabrikalaşma adına ilk adımı atan YILMAZ MAKİNE oldu ve diğer firmalara da örnek olduğumuzu düşünüyorum. 


Biz yine boş durmadık. Şuanda 40.000 m2 arazide 28.000 m2 kapalı alanda yeni tesisimizi yaptık. Bütün bunlar hakikaten kolay olmuyor, zamanla oluyor. Tecrübe sahibi oluyorsunuz. Hedefimiz sektörümüzde Dünya’da ilk 5’e girmek. İnşallah en yakın zamanda bunu da başaracağımıza inanıyorum.


Çok iyi beyin bir takımımız var. Ar-Ge’mizi daha da geliştirmek istiyoruz. Birçok patent aldık fakat asıl mesele o ki hiç kimsenin yapmadığı makineleri yapmak istiyoruz. Kendi yolumuzu ve tarzımızı oluşturmak istiyoruz ve bunu başarabilecek güç ve birikime de sahibiz. 


Yılmaz Makine sürekli makine üretimi ile mi konuşulacak. Yoksa farklı sektörler gündemde olacak mı?


Dünyada 5 büyük makine firması arasında yer almak istiyoruz; makinedeki ana hedefimiz bu. Bu doğrultuda, makineye tabii ki devam edeceğiz. Gündemde araştırma içinde olduğumuz bazı sektörler var. Yeni bir sektöre de girme durumumuz olabilir. Makine sektöründe; özellikle alüminyum makineleri konusuna daha duyarlı olarak gelişmek istiyoruz.


Yılmaz Makine tarihi süreç içerisinde sürekli büyüme trendini yakalamış ve sürekli yeniliklerle gündeme gelen bir üretim gücü. Bu konu hakkında bizleri bilgilendirebilir misiniz?


Yaptığımız en önemli çalışma, takip. Özellikle kafanızda tüm dünyaya makine satacağım inancı varsa sektörü çok dikkatli bir şekilde  takip etmek zorundasınız. Şayet her hangi bir ülkeye yaptığımız satışlar düştüğü zaman hemen oranın araştırması yapılır, neden düştüğü takip edilir. Böyle yapmaz iseniz başarılı olamazsınız. 


Bunun yanı sıra, biliyorsunuz, Yılmaz Makine tüm dergilere reklamını veren kuruluştur. Fakat şimdi kendi yayınımızı da gündeme getirdik. “Yılmaz Line” diye bir dergimiz var. Renkli, şık ve bizi anlatan bir yayın. Bunu tüm bayilerimize bizdeki yenilikleri anlatmak ve gelişmelerden haberdar etmek adına yaptık. Bugüne kadar tanıtıma yaptığımız yatırımlar hiçbir zaman bize eksi yönde dönmedi. Fuarlara katılıyoruz hem yurtiçinde hem de yurtdışında. Yani bütün bunların toplamı tarih içerisinde büyümemizin alt yapısını oluşturdu. Çok iyi takip eden bir firmayız ve bu bizi hep başarıya taşıdı. 


16 yıldır yakından takip ettiğim firmaların başında geliyor Yılmaz Makine. Özellikle 40’ıncı yılının önemine ve Makine Sektörünün geleceğine özel yaptığım röportajlarda tekrar teyit ettim ki firmanız kulvarında işini en iyi yapan kuruluşlarından biri. Bu sayımızın özellikle protokol anlamında dağıtılması düşünülüyor. Bugün 85 ülkede varsınız ve sürekli yeni ürün geliştiren, inovasyona önem gösteren aynı zamanda Ar-Ge yapan bir kuruluş, peki Yılmaz Makine’nin geleceği nasıl şekillenecek?


Tamamen istekle ve hissiyatla alakalı bir durum. Bireysel davranış kesinlikle yok. Bakın en basitinden şunu önereyim: bu firmanın içerisindeki, yönetimdeki kişilerle tek tek görüşün, bir alt kademedeki herkes ile görüşün, benim düşüncelerimin aynısını söyleyecektir. Ekibiz ve çalışma arkadaşlarımız bizim hayalimize ortak olan insanlar. O yüzden kalkıp size 40 yıllık mazisi içerisinde hiç büyümemiş, gelişmemiş ve bir yerlere gelememiş bir firma yöneticisi olarak da seslenebilirdim. Baktığımız zaman, bazen firmaların sahipleri kaliteden bahsediyor, ticaretten bahsediyor, dürüstlükten ve profesyonellikten bahsediyor. Fakat görüyorsunuz ki hiç ilerleme yok, hiç gelişme yok, farklı bir şey yok.  Peki, neden tüm bunlar söyleniyor? Çünkü istek, sadece kendisi ve düşüncesi arasında kalmış. Yılmaz Makine’de düşünülen her şey  gerçekleştirmek için düşünülür. Çünkü bizim hayallerimizin önüne kuracağımız bir set yok. Buna zamanımız da yok. Gelişmek zorundayız, büyümek zorundayız. İstihdam oluşturmak zorundayız. Bize gelip ikinci markanız olsun diyenler oldu. Biz buna şiddetle karşı çıktık. Aynı kalitede ikinci markayı yapmak bize mantıklı gelmedi.


Zorlandığımız dönemler olmadı mı? Elbette ki oldu. 2008-2009 yıllarında tüm dünyada yaşanan global krizde herkes personel çıkarmak için uğraşırken biz o sene yine çalışanlarımızın maaşlarına zam yaparak çıkarmak yerine elimizde tutmaya çalıştık. Bakın çıkarmamız gerekirken, zam yaptık. Sektörde bir sürü personel çıkaran firmalar vardı. O dönemde 140 kişiydik. Yine eleman aldık. 


% 44 oranında düşüş yaşadık fakat yine ufacık da olsa kâr 2009 yılını tamamladık. Çalışanlarımızdan bazıları, bizim firmamızda eleman çıkarılacak mı diye sordu. Bizim buna cevabımız: Kardeşim biraz paramız var, biz bunu beraber kazandık, gücümüz yettiğince dayanmaya çalışacağız, biz mevcut kazancımızı birlikte harcarız,” dedik ve öyle de yaptık. Allah’a şükür.


2009 senesinde Sabancı Üniversitesinde konuşmacı olarak bir etkinliğe katılmıştım. Konu kriz ve ekonomi idi. Tam böyle işten çıkarılmaların en yoğun olduğu dönemdi. Ben konuşmada 


“bakın arkadaşlar, biz patronlar için çalışanı işten çıkarmak çok kolay. ‘Size 1/2 maaş verelim, ya da ücretsiz izine çıkaralım’ demek çok kolay. Personelinizi işten çıkardınız, o kişi  evine ekmek götüremiyor. Ama bizler patron olarak yaşam standardımızdan bir şey kaybetmedik. o kardeşimizin aç kaldığını düşünmeden,  restoran, restoran gezip gönlünüzce, para harcıyorsunuz. O kişinin durumunu, ne yiyip ne içtiğini hiç düşündünüz mü? Patronlar olarak o insanlarında ne durumda olduğunu düşünmek zorundayız.


Oradaki izleyiciler, akademisyen, üst düzey yöneticiler ve iş adamlarından oluşuyordu. Ben de zaten piyasa konusundaki tedirginliği biliyorum fakat Allah işte söyletti. Her şeyi unutup o gün gündemi oluşturmayı başardım. Toplantı sonunda çok olumlu tepkiler aldığımı gördüm. Herkesin şunu bilmesi lazım ki para her şey değil. Oradaki konuşmam da bu mesajı verdiğimi düşünüyorum.  Yılmaz Makine olarak insanı değerlerimizi ön planda tutarak geleceğe devam etmek istiyoruz. İnandığımız şeyleri yapıyoruz. Bu döndemde 22.000.000 USD’lik tesis yatırımı yaptık Cesaret, vizyon adına ne derseniz deyin, korkacak bir şeyimiz yok. Biz madem bu yola çıktık, eğer sanayiciyiz diyorsak sonuna kadar gideceğiz.


Türkiye makine sektöründe çok önemli yerlere gelmeye çalışıyor. Özellikle konumuz alüminyum işleme makineleri üzerine olduğu için sormak istiyorum. Rekabet şartlarının her geçen gün zorlaştığı günümüz dünyasında size göre Türk firmaları büyümek adına nasıl bir yol izlemeli?


Aslında dünyada ciddi bir daralma var. İnsanlar yatırım yapacağı zaman çok düşünüyor. Mesela Yeni Zelanda ve Avusturalya bayilerimize sorduk: “siz bu krizden etkileniyor musunuz?” diye. Bakıyorsunuz biz de etkilendik ama bir Irak pazarı gibi ya da bir Rusya pazarı gibi etkilenmedik açıkçası diyorlar. Fakat globalleşen dünya diyoruz,  işte burada o devreye giriyor. Bir yerde hareketler sığlaştığı zaman bu her yerde aynı etki gösteriyor. Dünya ekonomisi iç içe girmiş durumda. Burada biri öksürse dışarıda hasta olunuyor. Bu yaşanacak. Ben şuna inanıyorum: 2008-2009’daki krizde “durum 2012 senesinde düzelir,” demiştim, ki böyle de oldu. Ama ilk defa inanın bu krizden, bu daralmadan nasıl çıkılacak, bilmiyorum. Bunun en büyük sebebi petrol fiyatları. Bizim ihracat yaptığımız ilk 5 ülke şuan yerlerde sürünüyor. Bugün bakıyorum, hepsinin durumu kötü. Çünkü Hepsi petrol ihraç eden ülkeler, hepsinin ekonomisi enerji üzerine. 


O yüzden petrole dayalı ülkelerde düzelme olmadığı sürece yani petrol fiyatları minimum 80 $ civarına gelmediği sürece piyasalardaki bu daralma devam edecektir. Dünya pazarı daralıyor. Nüfusun geri gittiği ülkeler var oralarda durum daha da vahim. Oraya ne satabilirsiniz? 30-40 sene sonra kaybolacak kuşaklar var. Türkiye’de biz bile 2 çocukta kaldık. Cumhurbaşkanımız “3 veya 4 çocuk” derken herkes gülüyordu. Bugün insanlar daha iyi anlıyor. Çünkü nüfus yükselmez ise iş olmaz. Enerji olmaz ise çalışma olmaz. Hepsi birbirine bağlantılı durumlar. Petrol artık çok belirleyici bir etken hayatımızda. Dünyanın asıl kaynağı güneş enerjisi. Ben 7-8 sene evvel acaba bir gün elimdeki telefondan maç seyredebilecek miyim, diye düşünürken bu şuanda var. Yani bu ülke açlık ve sefaletten nerelere geldi. Şimdiki nesil inanın çok şanslı, imkânları da ona göre daha güçlü. 


Türkiye’deki gelişmeleri nasıl görüyorsunuz? Gidişat hakkındaki düşünce ve öngörüleriniz nelerdir?


Aslında bu gelişme Rahmetli Turgut ÖZAL zamanında başladı. Rahmetli herkese,“yurtdışına gidin, mallarınızı pazarlayın,” derdi. O zamanlar Türkiye’nin ihracatı çok azdı. Rahmetli Turgut Özal’ın bu tavsiyesi bize büyük cesaret verdi ve ilk fuarımıza 2000 yılında Romanya’da yaptık. Daha sonraki yıllarda ortalama yıllık 17 – 18 arası fuar ile bugünlere geldik. Bir yılda 22 fuar gerçekleştirdiğimiz de olmuştur. 


İçinde bulunduğumuz duruma gelirsek; maalesef ülkeye at gözlüğü ile bakanlar ülkenin katettiği mesafeyi göremiyorlar. Halen bir şeyler, tersine dönsün, eskiye dönsün diye uğraşıyorlar. Avrupa Birliği’ne girme süreci 2002 yılında ciddi bir şekilde ele alınmaya başladığında Almanya’daki Festo etkinliklerinde görüştüğümüz Alman arkadaşlar, Türkiye Avrupa Birliği’ne girerse en az 20 milyon insan Avrupa’ya geçer demişlerdi. Ben de kendilerine çok abartılı bulduğumu, en fazla çok zorda kalınırsa 5 milyon insanın gidebileceğini  söylemiştim. Abartıyorum demiştim çünkü biz aç bir ülke değiliz ki! “Mümkün değil,” dedim. Belli bir süre sonra yine böyle bir toplantıda baktım onlar 5 milyon insan gelir Türkiye’den demeye başladılar. Arkasından birkaç yıl sonra ne dendi; “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne ihtiyacı yok.” Türkiye’nin nerelerden nerelere geldiğinin açık bir resmidir bu!


Türkiye gelişimde o kadar önemli seviyelere gelmiş ki; hem kalkınıyor hem de kendini dünyaya ispat etmek için var gücüyle çalışıyor. 


Hedef koyan, Cumhurbaşkanı var, Başbakanı var, Bakanları ve Milletvekilleri var, onlarla kol kola girmiş, onların siyasi gücünü destekleyen on binlerce sanayici var, milyonlarca vatandaş var ama bunu maalesef birileri inatla görmek istemiyor. Yurtdışına çıktığınız zaman bile bunu görüyorsunuz. 2012 yılında Almanya’daki Kapı Pencere Fuarına katıldığımız da standımıza bir Yunanlı müşteri gelmişti. İş görüşmemizin ardından, söz Sayın Cumhurbaşkanımıza geldi. Bana,“sizin Erdoğan’dan bir tane daha yok mu, yoksa kopyalayın, bize de kopya verin,” dedi. Şuandaki politikayı çok iyi görüyorum. Eskiden pasaportlarımıza bakar ve bizleri bekletirlerdi şuan direkt mühür basılıyor ve geçiş izni veriliyor. Bu ülkemizin gelişmesini ve gücü gösteriyor. Koltuklarımız kabarıyor ülkemiz büyüyor, Dünya nereye gidiyor, bir de ülkemize bakın; biz  bu ekonomik ortama rağmen %4 büyümüşüz. Daha ne olsun.


Sanayici olarak devlet büyüklerinin izlediği politikalara göre hareket etmek zorundayız


Biz ülkesini seven insanlarız. Kriz var diyerek yavaşlamayız, durmayız. Sanayicinin en büyük kaderi bu; 5 yılda, 10 yılda bir yatırım yapmak zorundayız. Biz, biliyorsunuz, 50 m2 bir dükkânla başladık. Sonra 120 m2 dükkâna taşındık. Sonra 1100 m2 Ümraniye Çakmak’ta kendi binamızı yaptık. Sonra buraya geldik, 8000 m2. Hep yatırım yaptık, yatırım yapmayı düşündük. Şuanda ise 22.000.000 USD’lik bir yatırım yaptık. Krize rağmen yarıda bırakmadık 28.000 m2 kapalı alanda üretime başladık. Tamamlamak için var gücümüzle çalıştık. 85 ülkede ihracat yapıyoruz ve 70’i aşkın bayimiz var. 


Makine sektöründe bir birliktelik ve dernekleşme konusunun gündeme geldiğini görmedim bugüne kadar. Bunun nedeni nedir sizce?


Aslında onu yaşamadığımız için bilemem. Mantık olarak güzel bir şeyler katabilir. Dernek anlamının, dernek sözcüğünün çevresinde yaşatılırsa olur. Biz fuarlara şunu diyoruz; her sene fuarı niye yapıyorsunuz? Bunu iki senede bir yapın. Yani fuar da olsa, dernekçilik de olsa doğru olanın altına imza atmak lazım. Buna devletin el atması lazım. Çünkü bu bizim için büyük maliyetlere dönüşmeye başladı. Önceden bir iki makine ile tamam deyip işin içinden çıkabiliyorduk. Şuan makine sayılarımız arttı. CNC işleme tezgâhlarının hepsi alan istiyor. Yani her sene bunun büyük bir maliyet olarak karşınıza çıkması çok kötü.  Her sektörde bu konuda devletin harekete geçmesi lazım. Fuarlar konusunda denetleyici olması gerekmektedir. Almanya’da düzenlenen Fensterbau (Kapı Pencere Fuarı) iki yılda bir düzenleniyor, zaman içinde Türkiye’de bu uygulamanın gerçekleşmesi gerekir.


Büyük bir sanayi kuruluşunun üst düzey yöneticisi olarak devletten neler beklerdiniz?


En büyük talebimiz şu; yaptığımız yatırım 22 milyon USD, bugünkü değeri ile bunun 11 milyon USD’si arsa bedeli. 40 dönümlük bir arazi. Tamam bazı teşvikler veriliyor, güzel teşvikler, ama bunlar 5. 6. Bölgelerde uygulanıyor. Bizim bu gölgelere gitme olasılığımız yok. Çünkü yan sanayimiz İstanbul civarındadır. Ancak oralarda yan sanayi geliştiği takdirde tesis kurulumu düşünülebilir. İstanbul civarına yakın yerlerde arsa teşviği verilirse sanayiciye yapılacak en büyük yardım bu olur diye düşünüyorum. Tabi ki de devletimizden hibe istemiyoruz, en azından uzun vadeli arsa ve makine yatırım desteği bekliyoruz. 


Devletin üst düzeyi her zaman şunu belirtiyor: Sanayici gelsin, ne istediğini söylesin, bunun yapılması için biz bir şeyler yaparız. Bunu denediniz mi?


Aslına bakarsanız biz kurulduğumuz bugüne kadar süreç içerisinde hiçbir zaman bir şey almayı düşünmedik. Bu herhangi birisi de olabilir devlet de olabilir. O yüzden bunu hiç denemedik. Biz para kazanıp ev, araba, yazlık düşünmedik. Önce iş düşündük; kazanırsak sonra evimizi alırız, diye düşündük. İmkânlarımız ve çalışma şeklimiz bu oldu. Belki de bunun eksikliği olabilir. Öz kaynaklarımızla büyüdük. 2005 senesinde Sayın Murat BAŞESKİOĞLU Çekmeköy/Taşdelen’deki fabrikamızın açılışımıza gelmişti. Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanıydı. %90 ihracat yapan bir kuruluştuk. Kendisine biz plaket verdik. O zaman konuşmasında bize, “sizin gibi firmalara bizim altın madalya vermemiz gerekirken siz bize plaket verdiniz, onur duydum,” demişti. 


Yılmaz Makine’yi nereye kadar taşıyacaksınız?


Gelişmenin sonu yok. Gelişmeye açık,  vizyon firmasıyız. Dünyada kapı pencere sektörü olduğu sürece sektöre makine üretmeye devam edeceğiz. 2’nci kuşak bakalım sevecek mi, diye düşünüyoruz. Ama baktığımız zaman seviyorlar işlerini. O zaman korkumuz daha azalıyor. 3’üncü kuşak düşünen çok yok. Dünyada bile sayılı bir durum. Ama neden olmasın? Olmaması için hiçbir sebep yok. Biz işe gelirken gidiş parasını düşünen insanlar idik. Ayağımızın altı delik ayakkabı giydik. Allah lütfetti, çok şeyimiz oldu. Biz evlatlarımıza da doğruyu öğretiyoruz, onları geleceğe hazırlamaya çalışıyoruz. Onlara da nasihatımız şu; sizden sonrakilere de bizim yaptığımızın üzerine en azından birkaç tuğla daha koyarak devredin. 


Yönetimi tamamen Türkiye’den yapılıyor Yılmaz Makine’nin. Bu büyüklüğü yurtdışına bayilik harici taşıma düşündünüz mü?


Aslında İran konusu gündeme gelmişti zamanında ama maalesef ABD ilişkileri kötüydü. Çok önemli, avantajlı bir pazardı. Bedavaya yakın kredi veriyordu. Her şeyi planladık ama olmadı. Latin Amerika’da düşündük. İlerleyen zamanlarda bazı ülkelerde de ofisler açmayı düşünebiliriz.


Sürekli 2023 yılı ve 500 milyar dolar Türkiye’si konuşuluyor. Hedef belirten bir hükümet anlayışı gündemde. Yılmaz Makine bu gündem konusunda neler yapacak? Bu süreç içerisinde neyi programlıyor?


Devletimizin belirlemiş olduğu hedef için üzerimize düşen tüm çabayı bütün azmimizle gösteriyoruz.


Biz firma olarak o yolda devam ediyoruz. Bana göre yüksek hedef koymak iyidir. Savaşa hazır olan barışı kurtarır. 500 milyar dolar dersin 400 milyar dolar olur.


25-30 milyar dolardan benim ülkem 300-400 milyar dolarları düşünüyorsa, kimse kusura bakmasın, bu çok önemli bir ilerlemedir. Sıra dışı şeyleri severim, sıradanlığı asla sevmedim. Yerleri süpüren bir görevli de olsa onun süpürüşü farklı olacak. Sıradan olursan vizyon olmaz. Sıra dışı bir şeyler yapmak gerekir. 


Tabii ki, devletin ve hükümetin hedeflerine ulaşması için her şeyi yaparız. Burada devlet de en alt düzeydeki D.T.M memurundan Cumhurbaşkanımıza kadar bakıyorum herkes ekonominin içinde ve ekonominin gelişimi için mücadele veriyor. Tamam, köstek olmak isteyenler olacaktır, engellemeler olacaktır. Devletin bu vizyonu ile olumlu hava devam edecektir. Yeter ki herkes heyecanından vazgeçmesin. Ben umutluyum. 


Türk insanı çok çalışkan. Bakıyorum Karadeniz’de ekecek yer yok ama sebatla, azimle kayanın üzerindeki 3-5 m2 yere bir şeyler ekmeye çalışan ninelerimiz var. Türk insanı müteşebbis oluşu bir ayrıcalık, ülke yöneticilerinin bu vizyonu devam ettiği sürece ülkemizin hızlı gelişmesi sürecektir. Bu sebepten gelecekten çok umutluyum. 


 


Önce ülkemiz, diyeceğiz. Bu işler başka türlü düzelmez. Önce çalışacağız, daha iyi yerlere gelmek için mücadele vereceğiz.  Türkiye’mizin yolu açık olsun.



Ortalama Puan: 0
Geri
 
 
https://www.cagdaskagit.com/

http://fabal.com.tr

http://zahit.com.tr

https://win-eurasia.com/tr

http://www.aypen.com.tr

http://www.kurtoglualuminyum.com

 
Anasayfa Hakkımızda Firmanızı Kayededin İletişim
                  Copyright © 2010 Vizyon Tanıtım. Tüm hakları saklıdır. xdizayn.net .